17 Kasım 2010 Çarşamba

Elif Şafak Med-Cezir

  Med-Cezir

Yaza yaza silmek üzere - Mahalle evlerinin tekdüze bahçelerinde sıkıntıdan kıpkırmızı kesilmiş elmaların üzerine, okunmuş gül dikenleri saplardı anneannem. Bana gelince, işin "okunma" kısmından ziyade, "yazma" kısmıyla alakadar olmaya başlamıştım o günlerde, altı yaşındaydım. Güzel günlüklerim vardı ve bir de asla günlüklerim kadar güzel olmayan günlerim. Günlükler, aynakeş birinci tekil şahısların vakanüvisleriydi. Bir günlük, kişinin kendisini hayatın merkezinde zannetmesini sağlıyor; ballandıra ballandıra, sündüre sündüre BEN diyebilmeyi mümkün kılıyordu.
İçindekiler Yaza yaza silmek üzere / Eşiklere basarsan şayet / Evham Hanım / Mütereddit ruhlar / Kökü olmayan ağaçlar / Dipsiz boşluk / Eylül'de ayrılıyorum İstanbul'dan / Memleketimin ağaçları / Topal kuşların şehir hayatları / Türk olmak / Bir sahil kasabası ütopyası / Radyodaki köpük / Kadın hastalıkları ve Anna / Yazmanın sıvı halleri / Annelerinin kızları / "Kadın" kelimesini sözlüklerden silme önerisi / Sonrası kaygısı / Bir yazarın intiharı / Tek kişilik cemaatler / Bacım memleket nire? / Tüm kirliler bir sepette / Kayıp yaldız / İstanbul / Kadınlar ve yaşları Türkiye'nin modern yüzü / Yüze kapanan kapılar / Kızkardeşim, aynadaki suretim, hep ötelediğim / Zerdenin safranı / İzahlı, aydınlık rüya tabirleri kitabı / Kadınların rüya iletişim ağları / Sıçan deliği / Gümüş mazi / Şişman güzeldir / Reddetme cesareti / Bir düğün müzisyeninin düşündürdükleri / Küskün kadınlar şovenizmi / Öteki ben / Cinlerin meşveret yeri / Köprü / Kül / Kılıftan isimlerimiz / İfşa ile inşa / Elimi sıkmayan adam / Görmeden görmüş, bilmeden bilmiş kadar olmak / Cehaletin kutsanması / Karşı kaldırım / İşgal altında sanat mümkün mü hala / Göçebenin müziği / Aforizma taklitleri / Günlük güneşlik kasvetler / Yapı ustaları, yapı bozucuları / Kahkahanın kefareti / Mutsuz aileler / Önce yüzlerini sileriz sevdiklerimizin / Evhamın otoriter baba modelleri / Edebiyat ve çocukluk / Seçim ertesi "İslam ve kadın" / Narsistlerin aşkı / Kahve falı / Vatan-daşlar, ruh-daşlar, fiş-daşlar / Şimdi ben vatanı arkadan mı hançerledim? / Berlin ve İstanbul / Ev kedilerini gözetlerken / Dul kadınlar ve kul kadınlar / Sessizlik / Kitabın endişesi / Med ile cezir arasında bir dem / Gececil edebiyat

13 Kasım 2010 Cumartesi

Kar Çiçeği ve Sırlar Yelpazesi

Kar Çiçeği ve Sırlar Yelpazesi

Lisa See'nin, uluslararası ün kazandığı polisiye üçlemesinden sonra yazdığı ilk roman Kar Çiçeği ve Sırlar Yelpazesi. Anılarını dinlediği 96 yaşındaki Yang Huanyi ve onunla birlikte keşfettiği, dünyada belki de yalnızca kadınlar arasında kullanılan tek dil 'Nu Şu', See'ye bu romanı yazdırmış. Romanın kahramanı, 19. yüzyılda yaşayan, kocasının evine gidene kadar, ailesinin gözünde 'doyurulacak bir ağız, giydirilecek bir beden' olmaktan başka bir anlam taşımayan küçük bir kız: Zambak. Ailesinin sosyal konumunu yükseltmek için varlıklı biriyle evlenebilmeli, evlenebilmek için de ayakları minik olmalı. Sınıf ve cinsiyet farklarının bizleri nasıl ayırdığını, yine de ilişki kurmak ve bağlanmak arzusunun insanları nasıl ayakta tuttuğunu büyüleyici bir dille anlatan bu roman, geçmişinize yalnızca pişmanlıkla değil, sevgiyle de bakmanızı sağlayacak.

Kiraz Çiçekleri

http://static.ideefixe.com/images/280/280497_2.jpg

Nobel Ödüllü yazar Kavabata Yasunari'den yüreklere dokunan bir roman. Sanki bu dünyaya ait olmayan, masalsı ve estetik bir dille yazılmış bir başyapıt. Kyoto'da kimono tasarımcılığı yapan Takiçiro, karısı Şige ve evlatlık kızları Şieko'nun sevgi ve hüzünle örülü yaşamları.
Kyoto'nun geleneksel dekorunda, geçmişindeki gerçeklerle yüzleşen ve aslında kim olduğunu keşfetmeye çalışan Şieko'nun şiirsel öyküsü.


"Kavabata'nın cümleleri, okurun ta içine işleyen nahif yağmur damlaları gibi..."
New York Times




Yavuz'un Küpesi

Yavuz'un Küpesi

Yavuz Sultan Selim denince aklımıza hep kulağı küpeli, palabıyıklı bir resim gelir. Yavuz'a ait olmayan ve daha sonraki bir dönemde yapılmış olan bu resim tarih ders kitaplarında kullanıldığı için herkes Yavuz'u böyle tanır. Hatta kulağındaki küpenin sebebini üzerine de birçok hikâye uydurulmuştur.

Türkmenler arasında küpe takmak eski bir gelenekti. Ayrıca bazı tarikatlarda da dervişler dünyadan ve dünyevi nesnelerden soyutlandıklarını göstermek için küpe takarlardı. Bu iki gelenek de Yavuz Sultan Selim'e değil Safevi Devleti'nin kurucusu Şah İsmail'e uymaktadır. Nitekim Türk tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Şah İsmail, bazı minyatürlerde küpeli tasvir edilmiştir.